Kriz | Konular | Kitaplar

Küresel kriz değil, küresel üçkâğıtçılık

Global finans krizinin daha başında sahtekarlık vardı. Kâr üzerinden prim alan CEO'lar işsiz güçsüz, parasız on binlerce insana mortgage kredisi vererek primlere kondu.

Aslında, ahlaki zaaf gösterenler arasında, hiçbir işi, geliri ve bir kenarda birikmiş parası olmadığı halde, kocaman rakamlı kredi mukavelelerine imza atan sözde müşterileri de saymak gerekir.

Temmuz 2007'de patlak verdiği sanılan mortgage krizi aslında daha önce başlamış, ancak muhasebe oyunlarıyla tam iki yıl kamuoyu ve basından gizlenmişti. Daha da vahimi, rezalet denetleme şirketlerinin raporlarına yansımadı. Güya bunların görev ve fonksiyonu, yatırımcıyla borçlanan kurumlar arasında sağlam bir köprü kurmaktı. Denetleme firmaları mesela Türkiye'nin kredibilitesini değerlendirirken, eskiden beri müthiş bir titizlik gösterir ve borca sadakat bakımından eşsiz bir ülke olmamıza rağmen bizi daima riskli ülkeler kategorisinde gösterir. Tuhaftır ki, aynı keskin denetleyiciler banka portföylerinden taşan batak mortgage işlemlerini bir türlü tespit edememiş! Artık, bu firmalara ve verdikleri notlara inanmak, güvenmek, onları ciddiye almak mümkün mü? Bizdeki popüler bir tekerlemeyle, et de kokmuş, tuz da.

Rezalet devletin bu işle ilgili ajanı olan (bizdeki SPK benzeri) SEC'ten de gizlenebildi. Bu arada finans piyasalarının temel yasası ve bir ahlaki zorunluluk olan şeffaflık nosyonu yerlerde süründü. Sisteme güvenen binlerce birey ve merkez bankaları dahil, dünyanın dört bir yanındaki büyük finans kuruluşları alenen, planlı şekilde ve sürekli olarak aldatıldı. Paraları ellerinden ve kasalarından hiç acımadan gasp edilerek alındı. Batan mortgage kredileri için subprime, yani standart altı deyimi icat edildi. Halbuki, verildikleri tarihte yatırımcılara asla subprime diye bir deyim telaffuz edilmemişti. Zaten standart altı kredi denseydi, hangi yatırımcı parasını bunlara yatırırdı ve hangi banka, ben çürük krediler verdim, yatırımcılar buyursun batacak kredilerle desteklenen tahvillerimi satın alsın diyebilirdi?

Global kriz çıktığı günden beri, artık krizin en kötü bölümünün atlatıldığı ve toparlanmanın çok yakında başlayacağı fikri uluslararası ticaret ve yatırım bankaları tarafından piyasaya ısrarla pompalandı. Böylece, yeni yatırımcıların saadet zincirine katılması ve krizin müsebbibi olan kreditör bankaların faturayı mortgage tahvilli hamillerine ciro edebilmesi hedeflendi. Yani, yalanı silah olarak kullanıp, en aleni ve fütursuz şekilde mevcutlara yeni kurbanlar eklenmek istendi. Bize has zannettiğimiz 'Memleketin enayisi bitmez' yaklaşımının küresel çapta uygulamasını gördük, görüyoruz.

'Kriz bitti, bitiyor' balonunu son patlatan, Merrill Lynch'in başına gelenler oldu. Bankanın yeni tayin edilen CEO'su göreve gelir gelmez mortgage kredileriyle ilgili büyük meblağları zarar yazdı. Hemen arkasından yatırımcılara ısrarla ve defalarca bankasının artık bütün sorunlarını geride bıraktığını söyledi. Ancak, geçen pazartesi günü bu CEO'nun Merrill'in mortgage bağlantılı büyük bir portföyü satacağını ilan etmesiyle piyasalar şok geçirdi. Çünkü sayın CEO'nun daha önceki sözlerinin tamamen uydurma olduğu ortaya çıktı. Demek ki, banka sorunlarını geride bırakmış filan değildi. Sonra, bir ay önce CEO'nun 31 milyar dolar ettiğini söylediği finansal varlık 7 milyar dolara satılabildi.

Yalan sözler, uçurulan balonlar, kandırıcı beyanatlar, tutmak değil, tutmamak için verilen vaatler hâlâ devam ederken, dünyanın 100 büyük finansal kuruluşunun batak kredilerden dolayı uğradığı zarar 472 milyar doları buldu. Bu rakamın çok daha büyüyeceği kesinleşmiş durumda. Ama, asıl kötüsü, üçkağıtçılık global finansal sistemin ayrılmaz parçası haline geldi. Bu gidişle, finansta kriz hiç bitmez. Çünkü ahlaksızlığın bizzat kendisi bir krizdir ve etik dışı yollarla yürütülen her iş mutlaka kriz üretecektir.
23 Ağustos 2008, Cumartesi


Konular