Kriz | Konular | Kitaplar

Osmanlı'yı kimler nasıl batırdı?

Osmanlı'yı kimler nasıl batırdı?Anadolu’dan ve Osmanlı coğrafyasından toplanarak içerisine Osmanlı memur ve askerinin alınmadığı Düyun-u Umumiye binasına getirilen altınlar bina dışındaki güvenliğe rağmen bu binadan nasıl dışarıya kaçırılıyordu?


Elbette Osmanlının batırılışı BDPS (Borca Dayalı Para Sistemi)’nin kurulduğu ve Osmanlının kendi parasını borçsuz basamaz hale geldiği Tanzimat dönemiyle başlar. Osmanlının ekonomik olarak batırılması için gerekli alt yapı bu para sistemiyle sağlanmıştı. Ancak Osmanlının özellikle yurt dışına borçlandırılması ve borcunu ödeyemez hale getirilmesi gerekiyordu.

Bu yazının, son taksidi 1954 yılında biten ve koca imparatorluğu sömürge haline getiren Düyunu Umumiye borçlarının neden Osmanlı döneminde bitirilemediğine ışık tutacağını umuyoruz.

Osmanlıyı borcunu ödeyemez duruma getirme noktasında girdiği Kırım savaşı, lüks
harcamaları gibi mevcut bilgilerin yanında çok önemli bir bilgiye ulaştım geçtiğimiz
günlerde.

Hafta sonu ÖSYM sınavında denetleme görevim sırasında eski Düyun-u Umumiye Binası bugünkü İstanbul Lisesi’nde çok ilginç gözlemlerim oldu. İstanbul Lisesi’ndeki idareci arkadaş tarihi bina hakkında ayrıntılı bilgiler verdi ve binayı gezdirdi. Bu binayı ve aşağıdaki paylaşacaklarımı gördükten sonra “Osmanlı nasıl battı?” sorusundan daha çok “Osmanlı nasıl batırıldı?” başlığı daha uygun olacak. Hatta buna “Osmanlı neden borçlarını ödeyemedi?” sorusunu da ekleyebilirsiniz.

Bu güzel tarihi bina zamanında Düyun-u Umumiye olarak inşa edilen binaymış. Düyun-u Umumiye yani bugünkü adıyla Genel Borçlar İdaresinin Osmanlıyı batırma sürecindeki en etkin kurum olduğunu bilmeyen yoktur. Hatta dilimize ödenemeyecek borçlar için kullanılan meşhur “Düyuna kaldı” sözleriyle de geçmiş bu kurumda çok önemli bir ayrıntıyı vereceğiz.

Ama önce tarihten biraz hatırlatma yapalım.
Bugün kullanageldiğimiz zamanında içlerini paşa ailelerinin doldurduğu pek çok yalı, tarihi konaklar ve büyük binalar Osmanlının Lale devri dediğimiz yapısal büyüme ve en önemlisi borçlanma dönemine ait eserlerdir.

Bildiğiniz gibi Osmanlıyı batıran sistem BDPS’ydi. Tanzimat döneminde (3. Mustafa
Dönemi) Maliye alanındaki ıslahatlar içerisinde 1757 yılında eshamı tahvilat adı altında bugünkü bildiğimiz devlet tahvilleriyle borçlanma süreçleri yerleştirildi. İç borçlanmalar/bankerlere borçlanmanın yolu böylece açıldı. Para artık borca dayalı basılmaya başlandı.

Adı Osmanlı fakat kendisi İngiliz ve Fransız ortaklığı olan Osmanlı Bankasının kuruluş
süreçlerini de bilmeyen okurlarımızın araştırmalarını tavsiye edelim.

Ölüm döşeğindeyken “Beni kadınlarımla kızlarım bitirdi” diyen Abdülmecid döneminde
adeta iç borçlanmanın zirvesine erişildi. Başta Serfiraz sultan olmak üzere sadece saray değil o dönemdeki devlet erkanının lüks hayatı nice Lale Devri hikayesine konu oldu ve olmaya devam ediyor.

KRS’yi biliyorsunuz. Bankalar aynı parayı defalarca kredi olarak vererek her kredi
verdiklerinde yeni sanal para yaratıyorlar. O zamanki bankerler de başta devletin kendisi olmak üzere hemen diğer devlet erkanına yarattıkları sanal paralarla borca dayalı olarak yeryüzü cenneti sundular.

Tabi bu borçların geri ödemesi de olacaktı. Faizleriyle birlikte. Derken İngilizlerin de
kışkırtmasıyla Ruslarla girilen Kırım harbini finanse edecek para da bulunamayacaktı.
Neticede içeride bankerlere borçlanıldığı yetmiyor gibi dışarıya da borçlanma gerçekleşti.

Artık Osmanlı hem iç hem de dış borç kıskacına alınmıştı.

Yapılacak en önemli iş bu yağlı müşterinin borçlarını ödeyememesi için elinden geleni yapmaktı. İç borçların alacaklıları Osmanlı ülkesinin kendi içinde olduğu için belki imparatorluğu dize getirmek için yeterli olmazdı. Ancak dış borçların mutlaka bir şekilde Osmanlı tarafından geri ödenememesi gerekiyordu.

İşte bu noktada yazımızın başında bahsettiğimiz Düyun-u Umumiye binasına gelelim.

İstanbul Cağaloğlu’nda Valiliğin yukarısında İstanbul Lisesi’ne yolunuz düşerse en altta zindanlar ve o zaman hazine odası olarak kullanılan yerleri mümkünse gezmenizi tavsiye ederim. Yaklaşık 3 metre en, 4 metre boy ve 5 metre yüksekliğe sahip hazine dairesinde 1500 ton altın sığabilecek durumda. Çelik kapısını 2 kişinin zorlukla kapatabildiği hazine odasına bugünün fiyatıyla 140 milyar TL değerinde altın sığabilir.
Gelelim alttaki hazine dairesinin birkaç adım ötesindeki zindana. Bu zindana girdiğinizde bir tünel ağzı görüyorsunuz. Bu tünelin ucu nereye kadar gidiyor dersiniz? Tahmin edemeyenler için söyleyelim. Sarayburnu’na yani deniz kenarına… Oradan da gemilerle yurt dışına ya da içerideki bankerlerin kasasına tekrar Osmanlıya borç vermek için.

Düşünebiliyor musunuz? Birileri cebinizdeki paranızı sizden çalıyor ve tekrar size faizli borç veriyor. Denilene göre Düyun-u Umumiye Binasına kesinlikle Osmanlı memuru veya askerini almıyorlar. Neden almadıkları da belli. Alttaki dehlizdeki faaliyetlerden haberdar olmaması için. Bu dehlizler iki adet bulunuyormuş ancak üzerlerine gidilip araştırma yapılmamış.

Sadece Anadolu değil tüm Osmanlı topraklarında Müslümanların dişinden tırnağından artırıp dış borç bir an önce kapatılsın diye toplanan altınlar demek ki Düyun-u Umumiye’deki bu dehliz vasıtasıyla dışarıa kaçırılıyordu. Bu şekilde Osmanlının borçlarını hiçbir şekilde geriye ödeyememesi garanti altına alınmıştı.

Osmanlı halkından toplanarak içerisine Osmanlı memur ve askerinin sokulmadığı Düyun-u Umumiye’ye getirilen altınlar binadan kuvvetle muhtemel bu dehlizler yoluyla kaçırılıyordu.

Bu tüneli gördükten sonra halk arasında meşhur “Düyuna kaldıysa” ifadesini çok daha iyi anlıyorsunuz. Dipsiz kuyu gibi. Borcunuzu ödemek için parayı adeta dipsiz bir kuyuya biriktirmeye çalışıyorsunuz ama attığınız altınlar bir boru içinde yuvarlanıp size borç verenin kasasına gidiyor.

Düşünüyorum da o zaman yaptıkları bu soygunu bugün kağıt dolarları ve elektronik bankacılık (EFT) ile kolaylaştırılmış KRS üzerinden isteyerek yaptırıyorlar. Cari açıkları karşılamak ve bankaların yurt dışından sıcak para trafiğini finanse etmek için Yastık altındaki altınları Merkez Bankası’nda toplayıp yurt dışından gelecek kağıt parçası dolarlarla değiştirmenin başka anlamı var mıdır?

Ha bir de unutmadan söyleyeyim. Binaya giderseniz mutlaka Şeref Salonunu da geziniz. Topkapı Sarayı, Haliç, Galata, Boğaz, hatta karşı tarafta Küçük ve Büyük Çamlıca olmak üzere İstanbul tüm görkemiyle karşınızda. İdareci arkadaşla “Burada Osmanlı’yı nasıl batıracaklarının planlarını yapmışlardır” şeklinde fikir birliğine vardık. Ne dersiniz?

Altta binayla ilgili bazı bilgiler verelim.

Düyun-u Umumiye Binasının Özellikleri

Düyunu Umumiye Binasını tasarlayan mimar ve üzerinde binayı yapmak için seçilen yer incelendiğinde binanın hangi amaçlarla kullanılacağı hakkında önemli ipuçları sunuyor. Hele hazine dairesinin ucu Sarayburnu’na kadar uzanan tünelin girişine bu kadar yakın olması sizce tesadüf olabilir mi?

Binanın inşa edildiği alan altında Bizans döneminden kalan ve bir kilise olduğu sanılan yapı topluluğu ile 2 adet dehliz bulunuyor. Bu dehlizler Cağaloğlu’ndan Sarayburnu’na kadar ulaşıyor. Yani hemen hazine dairesinin yakınında yer alan dehliz girişleri altın ve diğer varlıkların kaçırılması için çok uygun konumda.

Düyunu Umumiye Binasının özel olarak ucu Sarayburnu ve 1897 yılında tamamlanan bu yapının mimarlığını Fransız Alexandre Vallaury üstlenmiş. Mimar Vallaury’nin o zamanlar İstanbul’un büyük boyutlu, maliyeti yüksek yapılarını Fransız sermayedarları için tasarlamış olması da önemli.

Vallaury Galata’da Osmanlı Bankası binası, Reji şirketinin binaları ve Haydarpaşa Lisesi gibi başka bir takım büyük binaları da yapmış.

Osmanlı Bankası bilindiği gibi adı Osmanlı ama kendisi tamamen İngiliz ve Fransız
bankacılar tarafından kurulan bir bankaydı. Osmanlının borçlandırılma ve yıkılma sürecinde Osmanlı Bankasının Merkez Bankası olarak hareket ettiğini ve Osmanlının para basma imtiyazını taşıdığını unutmamak gerekir.

Evet tarihçilere bununla ilgili iş düşüyor… Bu bilgiler ışığında arşivleri yeniden gözden geçirmeliler.

Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Konular