Kriz | Konular | Kitaplar

Uluslararası Piyasalarda Yaşanan Finansal Krizin Nedenleri

Konut sahiplerinin ipotekli konut kredisini ödememeleri, zayıf risk yönetim uygulamaları, derecelendirme kuruluşlarının ipotekli konut finansmanına ilişkin menkul kıymeteler hakkında yanlış derecelendirme yapmaları, yüksek kişisel ve kurumsal borç seviyeleri, para politikası uygulamaları, uluslararası ticarette yaşanan dengesizlikler ve düzenlemelerdeki sorunlardan kaynaklanan eksiklikler uluslararası alanda yaşanan gelişmelerin en önemli nedenini oluşturmaktadır. G-20 Finansal Piyasalar Ve Dünya Ekonomisi Konferansı Deklarasyonunda bu gelişmelerin nedeni olarak şunlar belirtilmiştir:
Yüksek güçlü büyüme, sermaye akımları artması ve finansal istikrarın sürdüğü bir ortamda piyasa katılımcıları riskleri yeteri oranda değerlendirmeden daha fazla gelir istemeleri ve tüketiciler hakkında gerekli araştırmaları yapmamalarıdır. Aynı zamanda zayıf sermaye standartları, sağlam olmayan risk yönetim uygulamaları, karmaşık ve şeffaf olmayan ticari ürünlerin artmaya başlaması sonucunda aşırı kaldıraç sistemde kırılganlıklar yaratmıştır. Bazı gelişmiş ülkelerde politika yapıcılar, düzenleyiciler ve denetim otoriteleri finansal alanda olan riskleri yeteri kadar görememeleri ve değerlendirememeleri, finansal inovasyona ayak uyduramamaları veya iç düzenleme faaliyetlerinin sonuçlarını göz ardı etmeleridir.
Uluslararası piyasalarda meydana gelen gelişmeleri iki süreçte incelemek mümkündür. Birinci süreç Temmuz 2007'de başlayan ve 15 Eylül 2008'e kadar yaşanan çalkantılar dönemidir. Amerika’da 2006’ya girerken ev fiyatlarındaki yükseliş ve düşük faiz oranları ipotek kredilerinin önemli ölçüde artmasına yol açmış tüketiciler gelirlerine göre büyük oranda harcama eğilimlerine girmişlerdir. Nitekim Amerika'da hane halklarının kredi piyasalarından ve finansal olmayan kuruluşlardan borçlanmalarının GSYİH’e oranı 994-2007 yılları arasında yüzde 118’den yüzde 173’e yükselmiştir. Hane halklarının kredi
borçları 2000 yılından itibaren adeta sıçrama yapmış ve 200-2007 yılları arasında harcanabilir kişisel gelirin oranı yüzde 98’inden yüzde 136’sına yükselmiştir. Aynı dönemde bu oran İngiltere’de yüzde 120’den yüzde 180’e, euro bölgesinde ise yüzde 71’den yüzde 91’çıkmıştır. İngiltere’de ev fiyatlarının benzeri görülmemiş derecede artması ise bir çok olan ülkede benzer patlamaların olmasına yol açmıştır. Bu durum 2006’nın son çeyreğinde ise tersine dönmeye başlamış, ev fiyatlarındaki ılımlı düşüşün yanı sıra satılmayan ev stoku 1993'ten bu yana en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Aynı dönemde ev inşaatı yüzde18 azalmıştır. Ucuz kredi döneminin kapanmasıyla bir çok ipotek kredisi alan borçlu daha yüksek aylık ödemeleriyle karşı karşıya kalmıştır. Ödeme güçlüğüne düşerek borçlarını ödeyemeyenler ve icra yoluyla satışa çıkarılan konut sayıları dramatik bir şekilde artmış ve değişken faizli ipotek kredisinin faiz oranları daha da yükselmiştir. IMF tarafından yapılan son tahminlere göre Amerikan kaynaklı ipotekli konut kredileri ve diğer kredilerden kaynaklanan zararın 1,4 trilyon dolara ulaşması beklenmektedir. Bu zarar İkinci Dünya Savaşından beri ulaşılan en büyük zarardır.
Kriz 2008 Eylül ayından itibaren banka ve finansal kurumların ve özellikle de büyük finansal yatırım bankası Lehman Brothers’ın iflasıyla birlikte ikinci ve farklı bir sürece girmiştir. Bu
iflaslarla birlikte Amerikalılar iki gün içinde yaklaşık 150 milyar doları para a piyasaları
fonlarından çekmişlerdir. Ekim 2008’de Amerika Merkez Bankası ve diğer merkez bankaları
piyasalara 2,5 trilyon dolar tutarında likidite entelekte etmişlerdir.
İpoteğe dayalı menkul kıymetlere yatırım yapan büyük bankalar ve finansal kurumlar
453 milyar dolar civarında zarar açıklamışlardır. Merkez bankaları likidite ve ödeme güçlüğü çeken finansal kurumların sorunlarına çözüm bulmak için olağanüstü likidite pompalamışlar, hükumetler ise bir çok önlem paketi açıklamışlardır. Ekim 2008 itibariyle Amerikan finansal kurumlarının uğradığı zarar 8 trilyon
dolardır. Hisse senedi piyasası ve konut değerlerindeki düşüşler ekonomik büyümenin temel
unsurlarından birisi olan tüketici harcamalarının da azalmasına yol açmıştır. Ağustos 2008 itibariyle tüm dünyada finansal şirketler yüksek riskli ipotek kredileri için
501 milyar dolar zarar yazmışlardır. IMF’in tahminlerine göre küresel piyasalarda finansal
kurumların zararları Kasım 2008 itibariyle 1,5 trilyon dolara ulaşmıştır. Bu zararlar bankacılık
sisteminin sermayesinin büyük bir kısmının erimesine ve kredi akımlarının kesilmesine yol açmıştır.


1 yorum

Türkiye'deki Ekonomik Krizler

1929 krizi(İlk Kriz)
Türkiye Cumhuriyeti ekonomik krizle ilk kez 1929 yılında tanıştı. Türkiye Osmanlı borçlarının kendine payına düşen kısmını 1929 yılında ödemeye başladı. Aynı yıl dünyada "büyük buhran" baş gösterdi. o yıl ekonomi hem reel hem de spekülatif açıdan ciddi bir döviz bunalımı yaşadı.
5.Hükumet 1927-1930 İsmet Paşa(İnönü)
Türk parasının değeri düştü. Türkiye ekonomisi dışa kapandı.Devlet eliyle bir milli sanayileşme denemesi içine girildi. Dönemin iktisat politikaları açısından belirlenen iki önemli özellik olarak "korumacılık ve devletçilik " oldu.
1948 Krizi
Türkiye'de savaş ekonomisinin koşullarını tüm ağırlığıyla yaşadı. İkinci Dünya Savaşı yılları olan 1940-1945 dönemi ekonomik gelişme sürecini kesintiye uğrattı. Savunma harcamaları bütçeye hakim oldu. Bu nedenle, savaş öncesinde başlayan planlama çalışmaları sanayi yatırım programları ertelendi. Refik Saydam Hükumeti enflasyona karşı koymak için katı fiyat denetimi ve tarım ürünlerini düşük fiyata vermeyi denedi. bu yaklaşım halktan tepki topladı.
Kara borsanın önüne geçilemedi. Varlık Vergisi ve Toprak Mahsulleri Vergisi konuldu. Bu piyasa için üretmeyen küçük ve yoksul köylünün üzerinde ağır bir yük oldu.
Türkiye devalüasyonla da bu dönemde tanıştı. 7 Eylül 1946'da Türk Lirasının değeri 115.4% oranında develüe edilmiştir. 1 Dolar 2.82 Lira oldu. 1931'den 1936 ya kadar Türk Lirasının Değerine hiç dokunulmadığından bütçe fazla vermesine rağmen ihracatı artırmak için devalüasyona gidildi. Ancak hedeflere ulaşılamadı.
1954 Krizi
Savaş sonrasında içe dönük ekonomik politikalar gevşetildi ve tüm sosyal grupların reel gelir düzeyi yükseldi.
Dış sermayeye açılma ve serbest piyasa ekonomisine geçiş dönemi 1950-1954 yıllarında başladı. 1951 yılında bütçe açık vermeye başladı ve bu durum 1963'e kadar 12 yıl boyunca devam etti. Kore Savaşı nedeniyle dünya piyasasında ham madde fiyatları fırladı.
Kredi ithalat uygulamasına geçildi. Bunun sonucunda ticari nitelikli dış borçlar ödenmez hale geldi. Dış borç yükü ve kamu açıkları arttı. Plansız yatırımların da etkisiyle enflasyon yüzde 20'lere fırladı. İthalat güçlükleri de eklenince Türkiye Ekonomisi krize girdi.
1958 Krizi
1950'li yıllarda uygulanan dışarıdan sermaye ithaline ayarlanmış serbestleşme programı 1958 krizini hazırladı. 1958 yılına gelindiğinde Türkiye'nin günü günü gelmiş 256 milyon dolar tutarında dış borcu ve de kucağında bir "kambiyo krizi" bulunuyordu.
23. Hükumet 1957-1960 Adnan Menderes
Ağustos ayında Türkiye IMF ile bir istikrar programı uygulamayı kabul etti. 4 Ağustos 1958'de 221.4 yüzde oranında devalüasyona gidildi. Dış ticaret açığı büyüdü. 1958 yılında 55.3 milyon dolar olan bütçe açığı 1959'da 266.7 milyon dolara yükseldi. Türkiye 1959 yılında hayat pahalılığında Brezilya'dan sonra dünyad ikincisi idi.
1960 Sonrasında Gelişmeler
1963-1977 arasındaki yıllar "ithal ikamesi" yoluyla sanayileşmenin altın dönemi oldu. DPT özel sektör özel sektör tarafından alınan karalarda önemli rol oynadı. Bu dönemde GSMH yılda ortalama yüzde 6,8 imalat sanayi ise yüzde 10'un üzerinde büyüdü.

11.08.2014 - rota

Konular