Kriz | Konular | Kitaplar

Küresel finansta bir devin çöküşü!

Uluslararası finans krizi, Lehman Brothers ile ilgili son haber üzerine yepyeni ve ürkütücü bir safhaya ulaştı.

Güney Kore'nin bir kamu kuruluşu, Lehman Brothers'ın hisselerini almaktan vazgeçtiğini açıkladı. Daha düne kadar bu bankanın değil hisselerini, çıkardığı menkul değerleri bile sorgusuz sualsiz kapışan Asya ülkelerinden birisi, bugün aynı şirketin "bana ortak ol" davetini ceffel kalem reddetti. Aslında, bankanın karşı taraftan bir yaklaşım olmadığı halde, ortaklık teklifi yapması bile daha bir yıl öncesine göre, inanılmaz bir olaydı. Hele, daha evvel hep akıl sattıkları Uzakdoğulu bir ülke tarafından refüze olmaları için diyecek söz bile bulmak zor.

Dünyanın her yerinde ülke ve kuruluşlara ait paraları yönetmekte olan bir banka bu kez iflastan kurtulmak amacıyla kapıyı çaldığında, Koreli firmanın çok şaşırdığını ve karar almakta çok zorlandığını tahmin edebiliriz. Düşünün ki, başkalarının trilyonlarca dolarına yön vermiş, "tereciye tere satmış" dedirtecek kadar, herkese her konuda akıl ve deneyim sunmuş, tek başına piyasaları etkilemiş bir uluslararası bankacılık uzmanı, azmanı, boynunu büküp "lütfen bana ortak ol" diyor. Bu tür bir öneriye muhatap olan Koreli şirket şöyle bir değerlendirmede bulunmaz mı? "Bildik bileli bize neyi yapmamız ve neden sakınmamız gerektiğini söyler ve bunun için bizden külliyatlı paralar alırdın. Ne zaman bir tahvil veya hisse senedi çıkarmaya kalksak, bir ortaklığa girişmeyi aklımızdan geçirsek, önemli bir yatırım yapmayı kafaya koysak, kendi ayağımızla gelir, 'Ne yapalım, nasıl yapalım usta?' diye sana teslim olurcasına fikir sorardık. Şimdi ise, diyorsun ki, 'Ben işimi beceremedim, dünyanın en büyük holdingleri, devletler, belediyeler başka bankalar benim müşteri portföyümde bulundukları halde, iflasla burun buruna geldim.'"

Koreli şirketin ortaklığa yanaşmamasında böyle bir düşünce tarzını benimsemesinin başlıca rolü oynadığını varsayabiliriz. Uluslararası camianın emanet ettiği fonları iyi kullanamayan, seçkin, güzide markalardan oluşan müşteri kitlesinin sağladığı itibarı yöneticilerinin basiretsizliği yüzünden koruyamayan Lehman Brothers'ın Kore'de sermaye araması hiç de tutarlı bir davranış değil. Bir kere bankacılık her zaman olageldiği gibi, bugün yine bir güven meselesidir. Bankacılığın yerel bir faaliyet olmaktan çıkarak, küresel bir yelpazeye kavuşmasıyla, güven unsuru bambaşka bir boyut kazanmıştır. Diğer bir deyişle bankalar, sadece bir ülkenin insanlarına karşı değil, dünyanın her yerindeki müşteri ve girişimcilere karşı sorumluluk üstlenmektedir. Lehman Brothers'ın bu sorumluluğun gerektirdiği ciddiyet, titizlik ve mesleğin şart koştuğu muhafazakarlık, hatta dürüstlük dahilinde çalışmadığı ortadadır.

Hal böyle iken, bankanın Kore devletinden vatandaşlarının dişiyle tırnağıyla tasarruf ettiği kaynağı sermaye olarak talep etmesi birkaç bakımdan düşündürücü. Mesela, bankanın eriyen sermayesinden daha önemli olarak, yitirdiği itibarını sermaye enjeksiyonuyla telafi edebileceği çok kuşkulu. Tüm yatırım bankaları gibi, danışmanlık tarzı hizmetlerle kazanç sağlayan bu banka bundan böyle kamu veya özel sektör kuruluşlarından birine gidip, "gel sana ne yapacağını söyleyeyim, sorunlarını çözeyim" dediğinde, karşısındaki, "Sen kendin ne yapacağını çok mu iyi biliyorsun, kendi sorunlarını çözebildin mi ki, benim sorunlarıma el atmak istiyorsun?" mealinde bir cevap verebilecek, en azından bunları aklından geçirecektir.

Lehman Brothers'ın borçlanma yerine hisse senedi satışına gitmesi, ilk bakışta olumlu bir tercih gibi görünebilir. Fakat, şirket finansmanında bir gerçek vardır ki; geleceğine ve kendine güvenen bir firma ortak istemez, borçlanmayı yeğler. Acaba, Lehman'ın hissedar peşinde koşmasının nedeni, geleceğe kuşkuyla bakması mıdır?

Lehman Brothers'ın durumu, diğer finans aktörlerini de mutlaka kötü etkileyecektir. Çünkü, piyasalar artık global finansman sisteminin çökmekte olduğunu görebiliyor.
13 Eylül 2008, Cumartesi
SAMİ USLU


Konular